İnsan hayatında hep bir ilkler vardır.
İlk aşk, ilk sevgili, ilk okul, ilk yürüdüğüm an, ilk konuşmaya başladığım zaman vb.
Unutulmaz ilkler.
Çünkü ilk dediğimiz şey acemice geçer.
Yaşaya yaşaya olgunlaşmaya başlarız.
Onlar, yirmiler, otuzlar ve kırklar...
Yaşlar gelip geçiyor.
Ne oluyor böyle böyle ?
Ömür geçiyor.
Hafızamıza kazdığımız şeyleri uygulamaya çalışıyoruz.
Aynı hataya bir kez daha düşmemek için çaba harcıyoruz..
Yada aynı hataları yaparak farklı sonuç alacağımızı düşünürüz.
Hani bu gaflet,delalet hatta hıyanet içinde olmak gibi.
Diyorum ki, keşke ne zaman öleceğimizi önceden kestirebilsek.
O zaman yaşamanın kıymetini daha iyi anlarız.
Farkında mıyız acaba, her geçen yıl ölüme daha fazla yaklaşıyoruz.
Önemli olan çok yaşamak değil aslında.
Önemli olan yaşadığın süre içerisinde neler yaptığındır.
Bir insan ya iyidir, ya da kötü.
Şöyle bir çevrenize bakın…
Seveniniz olduğu kadar sevmeyeninizde vardır.
Ya da bir kaşık suda boğmak istediğiniz kişiler mutlaka ama mutlaka vardır.
Geçecek hepsi.
Biraz daha sabır.
Bu devran böyle gitmez.
Yazımı Nazım ustanın “DAVET” şiiriyle bitirmek istiyorum.
DAVET
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzananbu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu,bu dâvet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine,bu hasret bizim...