Başa büyük bir felaket gelmeyince, bu sel olur, deprem olur, konu hakkındaki açık oturumların, açıklamaların da peşi ardı kesilmez bir türlü…
☘
Çeneler iyice düşer ve konu oldukça önem kazanır. ‘Ben biliyorumcular’ ortaya çıkar.
☘
Bazı bilim insanlarının, deprem olmadan bir ya da iki yıl önce ‘deprem geliyor’ diye feryad-ı figan etmelerine rağmen basınımızın güzide
temsilcileri -bizler de dahil olmak üzere-
konuya sağır ve dilsiz
kalıyoruz.
Neden?
Çünkü bu konunun fazla reyting alamayacağını
biliyoruz. Cübbeli Ahmet Hoca bile bu konudan fazla reyting alıyorsa,
televizyon kanalı sahipleri veya genel yayın
yönetmenlerinin de
magazinsel konulara
kayması kaçınılmaz
oluyor.
☘
Halkımız, daha doğrusu izleyiciler de bu televizyon kanallarına prim
verdikleri sürece onlar da suçludur. Okumuyoruz. Okumadığımız sürece televizyonlarda dikte
edilen görüntüleri ve
konuşmaları sorgusuzca kabul etmek zorunda
kalıyoruz. Bu kabullenmişliğe boyun eğiyoruz.
☘
Dolayısıyla özbenliğimize ait kendi fikirlerimiz
oluşmuyor. Sonra ise,
‘televizyonda izledim,
internetten baktım şöyle diyorlar’ cümlelerini
duymamız kaçınılmaz oluyor. Dolayısıyla bazen mantıklı, bazen de saçma sapan bilgi kirliliğine maruz kalıyoruz.
☘
Yani başkalarının dayattığı fikirleri adeta kendi düşüncelerimiz gibi lanse etmeye çalışıyoruz. Bir de bunu çok bilmişcesine izah ediyoruz ki tam bir acziyet göstergesi
olduğunu unutuyoruz.
☘
Kandırılmaya ve ikna edilmeye müsait görüntü vermemek için, bilinçli ve akıllı olduğumuzu bilmeleri için fikir beyan edin. Doğru ya da yanlış olsun ama sizlerin fikri olsun. Korkmayın,
çekinmeyin…