Biz sizi yanlış anlamadık sayın rektörüm. Gazetecilerin üzerinde var olan bir baskıyı depreştirip, biraz daha açığa çıkarmamıza vesile ile oldunuz... Biz anlayacağımız anladık.
10 Ocak çalışan gazeteciler gününde gazetecilerin geleceğine dönük ya da yararına hiçbir şey söylemediniz. Görevinizde yeni olduğunuz halde kendinizi öve öve bitiremediniz. Hele hele, kendi kendinizi tasdik edip doğrularcasına "Tabii tabii" demeniz herşeyi açıklar nitelikteydi. Bırakın kendi kendinizi tasdik etmeyi, takdire şayan durumlarda sizi, bizler tasdikleyelim.
Mikrofonu elinize aldınız ve bir türlü bırakmak bilmediniz. Öyle bir seriye bağladınız ki gazeteciler gününde gazetecilere ayar çekip, sünnetçi korkusu vermeyi de ihmal etmediniz.
Size kurmaylarınız bizim hakkımızda ne söylediler ya da nasıl yönlendirdiler bilmiyorum ama bildiğim tek şey varsa sizin parmak sağlayacağınız veya mahkemeye vermekle korkutacağınız bir gazeteci olmadığımdır.
Ne demek; "Bizimle ilgili yalan olumsuz haber yaparsanız sizi mahkemeye veririm, sizinle savaşırım bununla ilgili 2-3 avukatımız var."
Sayın rektörüm ev sahibi olduğunuz her mekanda siz misafirlerinize böyle mi davranıyorsunuz? Hem de henüz ortada bir şey yokken.
Hukuk ve yargı yolunun herkese açık olduğu kişilik haklarına saygısızlığın haksız yere töhmet altında bırakmanın ceza-i müeyyidesini de çok iyi biliyoruz.
Mahkemeye veririm, sizinle savaşırım, avukatlarım var...
Bu cümlelerin ne kadar çocukça, ne kadar gereksiz, ne denli sığ olduğunu anlamak zor olmadığı gibi, bulunduğunuz makamla da hiç örtüşmedi.
Gelin anlaşalım sizinle, siz doğru işler yapın, etrafınızdaki kişileri kontrol edin ve mukayyet olun kısaca bizlere malzeme vermeyin, böylece ne mahkemelerde uğraşalım, birbirimizle savaşmayalım sevişelim. Avukatlara da hiç bulaşmayalım. Hep birlikte bu şehrin kalkınması uğrunda barış içinde yaşayalım.
Unutmayın! Kurumu için, şehri için, ülkesi için iyi işler yapanın önünü kesip, ona çamur atan da, yanlışları görüp düzeltmeyip dilsiz şeytan olan da şeref ve haysiyet yoksunu zavallıdır.