Ülkemizde Kadının Hakları 1994 -1996 yıllarında kanunlarla ortaya konmuştur. Kadınlar yasal haklarını bilmiyorlardı ve kullanmıyorlardı. Türkiye’de bağımsız yerel kadın örgütlenmelerinin sayısı son derece kısıtlıydı.
Kadın hakları araştırmaların sonuçları ve saptanan ihtiyaçlar doğrultusunda Kadının Hakları 1995 yılında Kadının İnsan 1995 yılından beri kesintisiz olarak yerel düzeyde uygulanmakta olan Türkiye’nin her bölgesinden 81 ilinde 7500 kadına ulaşmıştır ve kadınların çok çeşitli alanlarda karşılaştıkları insan hakları ihlalleri konusunda toplumsal bilinci artırarak, kadınların bu sorunlar karşısında çözümler üretmelerine yönelik donanımı kazanmalarını sağlamayı, feminist bir bilinç oluşturmayı, kadınların Türkiye’de demokratikleşme sürecine özgür ve eşit bireyler olarak katılmalarını ve kendi bağımsız örgütlenmelerini yaratmalarını desteklemeyi ve amaçları ortaya konmuştur Kadın, şefkat, iffet, iç nezahet ve nezaketiyle değerler üstü değerlere sahip müstesna bir varlıktır.
İslam gelmeden öncede kadın ve kız çocukları değersiz bir varlıktı.O zamanın Mekke şehrinde kadınlar hor görülmekte, ticaret eşyası gibi pazarda köle olarak satılmakta hatta; dünyaya gözünü açan kız çocuğu öz babası tarafından hiç acımadan diri,diri onca ağlama sızlamakara karşın canavarca toprağa gömülürken,İslamın gelmesiyle kadına verilen değerin ayet ve hadisler açık açık izah etmektedir.
Cenâb-ı Hakk’ın cemalinden gelen bir parıltıyla güzelleşen kadın, kendine mahsus değerinin yanında, bir eş ve bir anne olması hasebiyle yuvanın da direği mesabesindedir. Yuva onunla ayakta durur ve bu küçük mekânda hayata hazırlanan yavrucuklar da onun terbiyesinde yetişirler. İyi yetişmiş bir eş ve anne olarak kadın, yuvanın baş aktörüdür ve içinde bulunduğu toplumun da mimarıdır.
Kadına esas değerini veren, onu muallâ tahtına oturtan İslâm dinidir. Ne İslâm’dan önce ne de ondan sonra kadına gerçek değerini veren ikinci bir sistem ve din göstermek mümkün değildir. Bunun şahidi, İslâm’dan önce ve sonraki tarihte kadının değişik coğrafya ve sistemlerdeki halidir.
Bazı coğrafyalarda o, bir köle veya şehevî varlık olarak alınıp satılmış, istismar edilmiş, kimi yerlerde de içinde cin var denilerek hor görülerek aşağılanmış ve toplumun dışına itilmiştir. Kimi yerlerde ona isim dahi verilmemiş ve numaralarla çağırılmış; bir başka âlemde ise o, çocuk yapma makinesi olarak görülmüştür. Bazı sistemlerde o, kendisine hürriyet verilmesi bahanesiyle yuvasından çıkarılıp sokağa atılmış, reklam malzemesi olarak kullanılıp ekonomik çıkarlara alet edilmiş, bazı ülkelerde ise erkeğin terakkisine engel olan bir şeytan olarak görülmüştür.
Cahiliye’nin türlü türlüsünün yaşandığı son bir iki asır içinde ise demokrasi ve hürriyeti temsil ettiğini söyleyen ülkelerde de kadın, daha yakın zamana kadar, içinde ruh var mı yok mu tartışmasına maruz kalmıştır. Netice itibarıyla kadın, İslâm’ın dışındaki dairelerde hep ifrat ve tefritlerin, yani aşırı uç değerlendirmelerin ağında kıvranıp durmuş ve bir türlü yerini ve huzurunu bulamamıştır.
Kadına gerçek huzuru bahşeden ancak İslâm olmuştur.
Başta Kur’ân: "Erkeklerin kadınlar üzerinde bazı hakları olduğu gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.”fermanıyla, kadını layık olduğu konumuna yükseltmiştir.
Kadınlarla iyi geçinme konusunda Kur'an-ı Kerim Nisa süresi ayet 15’te
Allah! “Onlarla hoşça, güzelce geçinin. Şayet onlardan hoşlanmayacak olursanız, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur.”buyrularak erkekler, kadınlar hakkında hayra yönlendirilmişlerdir.
Rum suresi ayet 18'te Allah! "O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de sizin onlarla, onların da sizinle huzur ve sükûna ermeniz için size kendi cinsinizden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet var etmesidir. Bunda da düşünen kimseler için ibretler vardır.”beyanıyla, aile müessesesinin oluşmasında kadının da erkek kadar değerli ve önemli olduğu vurgulanmış ve onun bu önemi âyette, sevgi ve merhamet açısından nazara verilmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav) ise Veda Hutbesi’nde: “Kadınlar hususunda Allah’tan korkun. Siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız.”buyurarak erkekleri kadınlar konusunda ikaz etmiştir.
İslâm’da kadın, yaşama, mal sahibi olup malında tasarrufta bulunma, kanun karşısında adaletle muamele görme, evlenme ve aile kurma, özel hayatın gizliliği ve dokunulmazlığı gibi konuların hepsinde erkekle aynı haklara sahiptir.Eşler arasında kıyılan dini nikahta erkek gibi onun da malı, canı, ırzı teminat altındadır
Resmi nikahlada bu hak garanti altına alınmıştır.Her ne kadar bunları ihlâl edenler için ağır cezalar konulmasına rağmen,ne yazık ki günümüzde kadın cinayetlerinin önüne bunca kanunların olmasına rağmen maalesef engellenenemiştir.
İslâm dini kadına inanç ve düşünce hürriyeti vermiştir.Bu meyanda çok rahatlıkla bir genç kız Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) gelerek, kendisini zorla evlendirmek isteyen babasını, bir başka kadın ise kendisini boşayan kocasını şikâyet edebilmiştir. Yine bu manada Peygamber (s.a.v) Efendimiz ve
sahabe-i kirâm efendilerimiz, kadınlarla istişarede bulunmuş, isabetli gördüklerinde onların fikirleri istikametinde hareket etmişlerdir. İlim öğrenme ve öğretme, ibadet etme, mukaddes kitabı alıp okuma gibi hususlarda da kadın hürdür.
Bu hürlüğü elde etmesi mutlaka kız çocukları ve kadınlar okutulmalı,her alanda ilim meslek sahibi yapılmalıdır.
Çoğu sahabe ve onlardan sonra gelen tabiîn nesli, Hazret-i Âişe Validemize gelerek ondan bilmedikleri konular hakkında ilim öğrenmişlerdir.
Kadınların vakit namazlarıyla cuma ve bayram namazlarında camiye gelmelerine izin verilmiştir.
Ama maalesef günümüzde ne yazık ki bu gün kü ibadethanelerde bunun için bir çalima ve alt yapı oluşturulamamıştır.
Yine kadının kendi özelliklerine uygun her işlerde İslâmi şartlar gözününde bulundurarak çalışmasına izin verilmiş olup,fakat erkeklerde olduğu gibi,kadınların kendisine ağır gelecek işlerde çalışmasına izin verilmemiş olup bunlardan muaf tutulmuşlardır. Mesala bunlardan;Savaşa katılmada, ,askerlik yapmada, erkeklerin yapabileceği ağır işlerde çalışmada, yakınlarının geçimini temin etme gibi hususlarda, kadının yapmayacağı zorlanamayacağı işlerden muaf tutulmuşlardır.
Allah Kadını erkeğine, erkeğide kadınnıa eş olarak yaratılmıştır. İkisi birbirini tamamlayan unsurlardır. Havadaki azot ve oksijeni değer olarak birbirinden ayırmak nasıl imkânsızsa, kadın ve erkeği birbirinden ayrı görmek ve bunları birbiriyle yarıştırmak da o derece imkân haricidir ve her ikisine de saygısızlıktır.
Erkeğin kendine ait yapısı ve özellikleri olduğu gibi kadının da kendine ait fıtrat ve mahiyeti vardır. Mesela kadın erkekten daha şefkatlidir. Bu konuda erkek ona yetişemez fakat cesarette de erkek öndedir ve kadın, onunla bu mevzuda boy ölçüşemez.
Bu iki husus bir araya gelerek bir yuva kuracak ve ikisi birbirini tamamlayacaktır. Bazılarının kadına noksanlık isnad ediyormuş gibi gördükleri İslâmi emirleri,bazı âyet ve hadisleri her ne kadar karşı çıksalar bile, tam aksine, kadının kendisine ait yeri ve konumunu belirlemekte ve erkeğe hak ve vazifelerini hatırlatmaktadır. Mesela erkeklerin kavvâm (yönetici) olduğunu belirten Nisa süresi âyet 34
Allah’ın bir kısmını (erkekleri) diğer bir kısmına (kadınlara) üstün kılması ve mallarından harcamaları nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde idare edicidir.
Bu kavvâm yönetici olarak ne anladığınızı bağlıdır.Mesala erkeğe, bazı özellikleri ve ekonomik yönden mükellefiyeti açısından bir görev ve mesuliyet yüklemektedir. Yani erkek, özellikleri itibarıyla çalışacak, para kazanacak, evinin geçimini temin edecek, evini koruyup kollayacak ve yuvasında son noktayı koyan bir konumda duracaktır.
Günümüzün insanlarının dillerinde dolaşıp duran biz söz vardır ”Erkek evin reisidir, direğidir” bu sözün özünden şunu anlamalıyız.! Evin erkegi sahip olduğu eşini,çoluk çocuğunu geçindirme noktasındaki sorumluluğu ortaya konmuştur.kadın her işle her güçlükle karşılaşırsa zorluk yaşar.bu hususta
Ey insanlar!sizi tek bir nefisten yaratan ve ondanda eşini yaratıp o ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar türeyen Rabbinize karşı gelmekten sakının"(Nisa, 4/1)
Yüce Allah İnsanı tek bir nefis ve ondanda ve zürriyetlerden yaratması bunu bazı mealciler kadın erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır diye ifade etmişler olmaları kadın yaratılış itibariyle hassas bir varlıktır doğrulmaya kalkınılırsa kırılır nezaketle ilgi göstermek davranılması gerektiğini,işte bu ve bunun gibi zorluklara karşı dayanıksızdır denmektedir. Yoksa kadın bugün olduğu gibi her alanda çalışır,çalıyor zaten.BEN’DENİZ” tüm dünyada ve türkiyemizdeki yaşayan çocuklarımızın anası,sıcak yuvanın temel taşı,ayakları altı cennet olan kadınlarımızın bu ülvi gününü kutlar sağlık mutluluk vehuzurlu bir yaşam saadetleri dilerim.
Anasayfa
Yazarlar
Hüseyin DENİZ
Yazı Detayı
Bu yazı 419+ kez okundu.
DÜNYADA KADIN HAKLARI VE İSLÂM'DA Kİ YERİ..!
Ülkemizde Kadının Hakları 1994 -1996 yıllarında kanunlarla ortaya konmuştur. Kadınlar yasal haklarını bilmiyorlardı ve kullanmıyorlardı. Türkiye’de bağımsız yerel kadın örgütlenmelerinin sayısı son derece kısıtlıydı.
Kadın hakları araştırmaların sonuçları ve saptanan ihtiyaçlar doğrultusunda Kadının Hakları 1995 yılında Kadının İnsan 1995 yılından beri kesintisiz olarak yerel düzeyde uygulanmakta olan Türkiye’nin her bölgesinden 81 ilinde 7500 kadına ulaşmıştır ve kadınların çok çeşitli alanlarda karşılaştıkları insan hakları ihlalleri konusunda toplumsal bilinci artırarak, kadınların bu sorunlar karşısında çözümler üretmelerine yönelik donanımı kazanmalarını sağlamayı, feminist bir bilinç oluşturmayı, kadınların Türkiye’de demokratikleşme sürecine özgür ve eşit bireyler olarak katılmalarını ve kendi bağımsız örgütlenmelerini yaratmalarını desteklemeyi ve amaçları ortaya konmuştur Kadın, şefkat, iffet, iç nezahet ve nezaketiyle değerler üstü değerlere sahip müstesna bir varlıktır.
İslam gelmeden öncede kadın ve kız çocukları değersiz bir varlıktı.O zamanın Mekke şehrinde kadınlar hor görülmekte, ticaret eşyası gibi pazarda köle olarak satılmakta hatta; dünyaya gözünü açan kız çocuğu öz babası tarafından hiç acımadan diri,diri onca ağlama sızlamakara karşın canavarca toprağa gömülürken,İslamın gelmesiyle kadına verilen değerin ayet ve hadisler açık açık izah etmektedir.
Cenâb-ı Hakk’ın cemalinden gelen bir parıltıyla güzelleşen kadın, kendine mahsus değerinin yanında, bir eş ve bir anne olması hasebiyle yuvanın da direği mesabesindedir. Yuva onunla ayakta durur ve bu küçük mekânda hayata hazırlanan yavrucuklar da onun terbiyesinde yetişirler. İyi yetişmiş bir eş ve anne olarak kadın, yuvanın baş aktörüdür ve içinde bulunduğu toplumun da mimarıdır.
Kadına esas değerini veren, onu muallâ tahtına oturtan İslâm dinidir. Ne İslâm’dan önce ne de ondan sonra kadına gerçek değerini veren ikinci bir sistem ve din göstermek mümkün değildir. Bunun şahidi, İslâm’dan önce ve sonraki tarihte kadının değişik coğrafya ve sistemlerdeki halidir.
Bazı coğrafyalarda o, bir köle veya şehevî varlık olarak alınıp satılmış, istismar edilmiş, kimi yerlerde de içinde cin var denilerek hor görülerek aşağılanmış ve toplumun dışına itilmiştir. Kimi yerlerde ona isim dahi verilmemiş ve numaralarla çağırılmış; bir başka âlemde ise o, çocuk yapma makinesi olarak görülmüştür. Bazı sistemlerde o, kendisine hürriyet verilmesi bahanesiyle yuvasından çıkarılıp sokağa atılmış, reklam malzemesi olarak kullanılıp ekonomik çıkarlara alet edilmiş, bazı ülkelerde ise erkeğin terakkisine engel olan bir şeytan olarak görülmüştür.
Cahiliye’nin türlü türlüsünün yaşandığı son bir iki asır içinde ise demokrasi ve hürriyeti temsil ettiğini söyleyen ülkelerde de kadın, daha yakın zamana kadar, içinde ruh var mı yok mu tartışmasına maruz kalmıştır. Netice itibarıyla kadın, İslâm’ın dışındaki dairelerde hep ifrat ve tefritlerin, yani aşırı uç değerlendirmelerin ağında kıvranıp durmuş ve bir türlü yerini ve huzurunu bulamamıştır.
Kadına gerçek huzuru bahşeden ancak İslâm olmuştur.
Başta Kur’ân: "Erkeklerin kadınlar üzerinde bazı hakları olduğu gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.”fermanıyla, kadını layık olduğu konumuna yükseltmiştir.
Kadınlarla iyi geçinme konusunda Kur'an-ı Kerim Nisa süresi ayet 15’te
Allah! “Onlarla hoşça, güzelce geçinin. Şayet onlardan hoşlanmayacak olursanız, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur.”buyrularak erkekler, kadınlar hakkında hayra yönlendirilmişlerdir.
Rum suresi ayet 18'te Allah! "O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de sizin onlarla, onların da sizinle huzur ve sükûna ermeniz için size kendi cinsinizden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet var etmesidir. Bunda da düşünen kimseler için ibretler vardır.”beyanıyla, aile müessesesinin oluşmasında kadının da erkek kadar değerli ve önemli olduğu vurgulanmış ve onun bu önemi âyette, sevgi ve merhamet açısından nazara verilmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav) ise Veda Hutbesi’nde: “Kadınlar hususunda Allah’tan korkun. Siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız.”buyurarak erkekleri kadınlar konusunda ikaz etmiştir.
İslâm’da kadın, yaşama, mal sahibi olup malında tasarrufta bulunma, kanun karşısında adaletle muamele görme, evlenme ve aile kurma, özel hayatın gizliliği ve dokunulmazlığı gibi konuların hepsinde erkekle aynı haklara sahiptir.Eşler arasında kıyılan dini nikahta erkek gibi onun da malı, canı, ırzı teminat altındadır
Resmi nikahlada bu hak garanti altına alınmıştır.Her ne kadar bunları ihlâl edenler için ağır cezalar konulmasına rağmen,ne yazık ki günümüzde kadın cinayetlerinin önüne bunca kanunların olmasına rağmen maalesef engellenenemiştir.
İslâm dini kadına inanç ve düşünce hürriyeti vermiştir.Bu meyanda çok rahatlıkla bir genç kız Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) gelerek, kendisini zorla evlendirmek isteyen babasını, bir başka kadın ise kendisini boşayan kocasını şikâyet edebilmiştir. Yine bu manada Peygamber (s.a.v) Efendimiz ve
sahabe-i kirâm efendilerimiz, kadınlarla istişarede bulunmuş, isabetli gördüklerinde onların fikirleri istikametinde hareket etmişlerdir. İlim öğrenme ve öğretme, ibadet etme, mukaddes kitabı alıp okuma gibi hususlarda da kadın hürdür.
Bu hürlüğü elde etmesi mutlaka kız çocukları ve kadınlar okutulmalı,her alanda ilim meslek sahibi yapılmalıdır.
Çoğu sahabe ve onlardan sonra gelen tabiîn nesli, Hazret-i Âişe Validemize gelerek ondan bilmedikleri konular hakkında ilim öğrenmişlerdir.
Kadınların vakit namazlarıyla cuma ve bayram namazlarında camiye gelmelerine izin verilmiştir.
Ama maalesef günümüzde ne yazık ki bu gün kü ibadethanelerde bunun için bir çalima ve alt yapı oluşturulamamıştır.
Yine kadının kendi özelliklerine uygun her işlerde İslâmi şartlar gözününde bulundurarak çalışmasına izin verilmiş olup,fakat erkeklerde olduğu gibi,kadınların kendisine ağır gelecek işlerde çalışmasına izin verilmemiş olup bunlardan muaf tutulmuşlardır. Mesala bunlardan;Savaşa katılmada, ,askerlik yapmada, erkeklerin yapabileceği ağır işlerde çalışmada, yakınlarının geçimini temin etme gibi hususlarda, kadının yapmayacağı zorlanamayacağı işlerden muaf tutulmuşlardır.
Allah Kadını erkeğine, erkeğide kadınnıa eş olarak yaratılmıştır. İkisi birbirini tamamlayan unsurlardır. Havadaki azot ve oksijeni değer olarak birbirinden ayırmak nasıl imkânsızsa, kadın ve erkeği birbirinden ayrı görmek ve bunları birbiriyle yarıştırmak da o derece imkân haricidir ve her ikisine de saygısızlıktır.
Erkeğin kendine ait yapısı ve özellikleri olduğu gibi kadının da kendine ait fıtrat ve mahiyeti vardır. Mesela kadın erkekten daha şefkatlidir. Bu konuda erkek ona yetişemez fakat cesarette de erkek öndedir ve kadın, onunla bu mevzuda boy ölçüşemez.
Bu iki husus bir araya gelerek bir yuva kuracak ve ikisi birbirini tamamlayacaktır. Bazılarının kadına noksanlık isnad ediyormuş gibi gördükleri İslâmi emirleri,bazı âyet ve hadisleri her ne kadar karşı çıksalar bile, tam aksine, kadının kendisine ait yeri ve konumunu belirlemekte ve erkeğe hak ve vazifelerini hatırlatmaktadır. Mesela erkeklerin kavvâm (yönetici) olduğunu belirten Nisa süresi âyet 34
Allah’ın bir kısmını (erkekleri) diğer bir kısmına (kadınlara) üstün kılması ve mallarından harcamaları nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde idare edicidir.
Bu kavvâm yönetici olarak ne anladığınızı bağlıdır.Mesala erkeğe, bazı özellikleri ve ekonomik yönden mükellefiyeti açısından bir görev ve mesuliyet yüklemektedir. Yani erkek, özellikleri itibarıyla çalışacak, para kazanacak, evinin geçimini temin edecek, evini koruyup kollayacak ve yuvasında son noktayı koyan bir konumda duracaktır.
Günümüzün insanlarının dillerinde dolaşıp duran biz söz vardır ”Erkek evin reisidir, direğidir” bu sözün özünden şunu anlamalıyız.! Evin erkegi sahip olduğu eşini,çoluk çocuğunu geçindirme noktasındaki sorumluluğu ortaya konmuştur.kadın her işle her güçlükle karşılaşırsa zorluk yaşar.bu hususta
Ey insanlar!sizi tek bir nefisten yaratan ve ondanda eşini yaratıp o ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar türeyen Rabbinize karşı gelmekten sakının"(Nisa, 4/1)
Yüce Allah İnsanı tek bir nefis ve ondanda ve zürriyetlerden yaratması bunu bazı mealciler kadın erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır diye ifade etmişler olmaları kadın yaratılış itibariyle hassas bir varlıktır doğrulmaya kalkınılırsa kırılır nezaketle ilgi göstermek davranılması gerektiğini,işte bu ve bunun gibi zorluklara karşı dayanıksızdır denmektedir. Yoksa kadın bugün olduğu gibi her alanda çalışır,çalıyor zaten.BEN’DENİZ” tüm dünyada ve türkiyemizdeki yaşayan çocuklarımızın anası,sıcak yuvanın temel taşı,ayakları altı cennet olan kadınlarımızın bu ülvi gününü kutlar sağlık mutluluk vehuzurlu bir yaşam saadetleri dilerim.
Ekleme
Tarihi: 06 Mart 2024 - Çarşamba
DÜNYADA KADIN HAKLARI VE İSLÂM'DA Kİ YERİ..!
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.