ADIGÜZEL’DEN SERT ELEŞTİRİ

Adıgüzel’in konuşmasından satır başları şöyle: “Neymiş "Siyasetin zamanı değil."miş. Peki, ticaretin zamanı mı? Kızılay ticaret yapıyor. Patates stoklayan manava "vatan haini" diyenler depremde çadır stoklayıp milletin bağışladığı kanlar üzerinden ticaret yapan adamı da Kızılay’a başkan yapıyor, o da kebapçıyı konteyner imalat şirketinin müdürü yapıyor, Deniz Feneri davasından hüküm giymiş adamı Kızılay’ın genel müdürü yapıyor. İşte burada belgesi; bunlar Kızılay’ın sattığı kanların faturası. Kızılay senin bağışladığın kanı ürünlerine ayırıp 5 katı fiyata hastanelere satıyor, hastaneler de garip gurebadan fark ücreti alıyor. Spor Bakanı para musluğunun başında ya kulüplere ayar veriyor. Hükümet demek devlet demek değildir. Millet ona sussun buna sussun, çocukları ölürken de mi sussun? Susan bundan sonraki ölümlere ortak olur. Susmayacağız! Depremde binalar çöküyor fakat binası çökenler ödüllendiriliyor. İşte, Düzce'de görüyorsunuz, binası çöküp 8 üniversite öğrencisine, 20 vatandaşa mezar olan binanın müteahhidi önce AK PARTİ'li bir İstanbul İlçe Belediyesinde hem de imardan sorumlu yapılıyor, daha sonra Darülacezeye başkan, şimdi de Cumhurbaşkanı danışmanı yapılıyor. Merak ediyorum, Sayın Erdoğan bu arkadaşa ne danışabilir? Şimdi, bu ikiz depremde sorumlu olan birçok kişiyi de göreceksiniz, bir sonraki seçimlerde milletvekili, belediye başkanı, belediye meclisi üyesi yapacaklar. Erdoğan zaten bu yüzden 1 yıl süre istiyor. 2018’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Türkiye’de 13 milyon bina kusurlu demiş. 5 yıl geçti… Halen 1 yıl istiyorsun 5 yıldır nerederdin? Halk adına ve kamu adına soruyorum: Geçen gün toplanan 100 milyarın üzerindeki paranın da nereye dağıtıldığını millet merak ediyor. Yine mi TÜGVA, TÜRGEV, ENSAR, Sansar? Bunları da takip ediyoruz. Bir de Kültür ve Turizm Bakanı 100 milyon lira bağışlamış. Bütün deprem bölgesinde ilk yıkılan oteller; içlerinde yüzlerce çocuk, sporcu, turizm rehberi insan hayatını kaybetti. Bu otellere ruhsat verirken ve daha sonra da denetlemezken sen neredeydin? Şimdi, 100 milyon vermişsin ya, o verdiğin aslında o bir yardım gibi değil, bir kan parası gibidir. 1999 Gölcük depreminde de bir hekim olarak oradaydım. Şimdi oradan bir hatıramı anlatacağım: Gölcük'te depremin dördüncü günü bir ses duyuldu, bir kızcağız, ben de yardım ekibiyle beraber sağlık mensubu olarak göçüğe girdim. Orada kendisine ulaştık, ilk su verdik, sonra bir kahve istedi; kahve geldi, daha enkazın altından çıkmadan fincanı ters kapatarak bana dedi ki: "Bunu halama götür, buradan kurtulduğumda falıma baktıracağım. Bu depremde Antakya'da ise bir başka kadın enkazdan çıkarılır çıkarılmaz söylediği ilk cümle "Param yok, beni özel hastaneye götürmeyin." oldu. İşte iki deprem arasındaki fark bu. Birinde insanların ülke için göçük altında bile hâlâ umudu varken, bugün ise göçükten çıkarılan hayatını nasıl sürdüreceğini ve sağlık giderlerini nasıl karşılayacağını düşünüyor.” dedi. (Haber merkezi)