Savaş ve çatışma durumlarını ruh sağlığımızın kaldırmakta zorlanması son derece normal diyen Klinik Psikolog Merve Kılıç, sözlerine şöyle devam etti; “En ağır travmalardan biri savaştır. İnsanların ölmesi, yaralanması, sakatlanması, sevdiklerini kaybetmesi, korku, terör, dehşet, acı ve gözyaşı gibi birçok kavramı içinde bulundurur. Tüm bunlar nedeniyle, toplumda yaygın ve çok ciddi psikolojik sorunlara yol açar. Bu sorunlara; kaygı, ölüm korkusu, güvensizlik, çökkün ruh hali, isteksizlik ve depresif düşünceler gibi çeşitli örnekler verebiliriz. Savaşa bağlı gelişen psikolojik bozuklukların başında Travma Sonrası Stres Bozukluğu’nu (TSSB) gösterebiliriz. TSSB, aşırı travmatik bir stresin ardından, birtakım belirtilerin gelişmesiyle giden bir bozukluktur. Kişinin travmatik olaya yani savaşa tepkileri aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme şeklinde olur. Travma yaratan olaya hazırlıksız yakalanmak, aşırı korku, olayı inkar etmek ve kaçınmak, kontrol edememe duygusu ve çaresiz kalmak TSSB olasılığını artırıyor ve iyileşmesini geciktirebiliyor. Travmatik yaşantılar dünyayı anlamlı ve kabul edilebilir olarak görmemizi engeller. Diğer insanları iyi ve yardımsever olarak algılamamızın önüne geçer. Dünyayı tehditlerle dolu, güvensiz, adil olmayan, güçlünün zayıfı dilediği gibi ezdiği ve tehlikeli bir yer olarak; insanları ise zarar verici, çıkarcı, bencil ve zalim olarak algılamamıza yol açar. Tüm bunlar önemsiz, değersiz ve yalnız hissetmeye sebep oluşturabilir” dedi.
“Savaştaki psikolojik baskının temelinde ölüm korkusunun artması vardır”
Kılıç; “Ölüm korkusu, bir iç çatışmanın doğmasına sebep olur. Gelecek kaygısı, işinin bozulacağını hissetme, yakınlarının öleceğini sezme gibi birtakım yoğun düşünce hali, kişiyi meşgul eder. Savaş alanındaki kişi bir taraftan yaşama arzusu içerisindeyken diğer taraftan savaşma zorunluluğu hissetmesi, kişinin iç çatışmasını arttırır. Savaş ortamındaki ölüm tehdidi öngörülemez bir travmaya yol açabilir. Bu ortamda kişinin güvenliğini sağlamak için yapabileceği şeyler fazlasıyla sınırlıdır. Uzaklaşmak, güvenliği sağlamaya yeterli olmayabilir. Kaçacak yer olmayışı, kişiyi sonunda ‘öğrenilmiş çaresizliğe’ götürür. Çaresizlik de sonunda ümitsizliğe yol açar. Bu ümitsizliği yenmenin yolu dayanışmadan ve insani değerlere sahip çıkmaktan geçer” dedi.
“Savaş, uzun süreli ruhsal sorunlara neden olur”
Kılıç; “Savaşın içindeyken yaşattığı sıkıntıların çoğu kişi farkında oluyor. Ancak savaşın uzun vadeli ve üzerinde pek durulmayan, insanlığın geleceği ve toplum sağlığı açısından önemli olan iki sonucu daha var; şiddet davranışlarında artış ve insani değerlerin kaybı. Savaş, şiddet davranışlarını artırır. Yapılan araştırmalar savaşa katılan toplumlarda şiddet ve insan öldürme davranışında ciddi bir artış olduğunu gösteriyor. Yani savaş yol açtığı doğrudan acıların yanında, insanlığın geleceğine ilişkin olumsuz gelişmelerin de hazırlayıcısıdır. Savaş insani değerleri kaybettirerek yetişmekte olan neslin kişilik gelişimini de olumsuz etkiler. Savaş travmasının etkilerinden insanlığımızı ve kişiliğimizi yitirmeden, ruh sağlığımızı koruyarak kurtulmanın yolları vardır. Savaşa karşı insani dayanışma içinde olmak, zulme uğrayanları yalnız bırakmamak, zalimle hiçbir şekilde işbirliği yapmamak, sessiz kalmamak, travmanın yarattığı edilgenliğe ve yılgınlığa kapılmamak bu yolların başında gelir. Bu süreçte; zedelenen benlik değerinin yeniden kazanılması ve geleceğe dair umudun kaybedilmemesi çok önemlidir. Birey olarak sesimizi duyurmak ancak kutuplaştırıcı söylem ve haberlerin yayılmasına katkıda bulunmamak, öz bakımımızı (uyku, beslenme gibi) ihmal etmemek, günlük rutinlerimizi mutlaka devam ettirmek, her zamankinden fazla üretmek önemlidir. Travmatik olaylarda kişilerin tepkileri çok farklı olabildiğinden, bir yere varmayacak suçlama, kargaşa ve tartışmalardan kaçınmak, sevdiklerimize, sorumluluklarımıza ve ihtiyaç halindeki kişilere nasıl yardımcı olabileceğimize odaklanmak en sağlıklı davranış biçimleri olacaktır” dedi.